Metin Basoglu's blog on war, torture, and natural disasters

Türkiye’de depremlerin yarattığı ruh sağlığı sorunu konusunda ne yapılabilir? -Van depreminin düşündürdükleri ve bazı öneriler

Van depremi Türkiye için deprem sorununun ne anlama geldiğini bir kez daha hatırlattı. Türkiye’de bulunduğum şu sıralarda kurtarma çalışmaları bitmiş durumda ve depremin yarattığı ruh sağlığı sorunu bir kez daha bütün ağırlığıyla kendini hissettirmeye başladı. Bu soruna yönelik olarak – Van’a psikolog veya psikiyatrist göndermek dışında – yapılan fazla bir şey görmemenin rahatsızlığı içinde yıllardır bu konularda çalışan bir bilim insanı olarak bu yazıyı kaleme alma gereğini duydum.

Deprem ve savaş gibi kitlesel felaketlerin birçok bireysel, toplumsal ve ekonomik sonuçları arasında sıklıkla gözardı edilen bir yönü yarattıkları ruh sağlığı sorunu. Ne yazık ki, bu durum sadece Türkiye için değil, çeşitli felaketler yaşayan diğer ülkeler için de geçerli. 1999 depremlerinden sonra Gölcük bölgesinde 6 yılda 12,000’den fazla depremzede ile yaptığımız çalışmalardan depremin yıkıcı etkilerine maruz kalan insanların yaklaşık %50’sinde tedavi gerektiren ruhsal sorunlar ortaya çıktığını, bu sorunlar için yardım talep ettiklerini ve tedavi edilmediğinde bu sorunların yıllar boyunca devam ettiğini biliyoruz. Depremlerin büyük yıkım yaptığı diğer gelişmekte olan ülkelerde yapılan başka çalışmalar da bu araştırma bulgularımızı doğruluyor. Ne var ki, Türkiye’de deprem felaketinin bu boyutu konusunda yeterli bir bilgi ve bilinç düzeyinin gelişmiş olduğunu söylemek güç. Televizyonlarda hergün Türkiye’de nerede ne zaman deprem olacağı, ne kadar yıkım yapacağı, kaç kişi öleceği konularında uzmanların görüşlerini dinliyoruz. Öte yandan, depremzedelerin karşı karşıya kaldığı ruhsal sorunlar konusunda Van’a ‘psikososyal destek’ vermek üzere psikologların gönderilmekte olduğu dışında medyada kayda değer bir haber ya da tartışma programı görmüyoruz. Gerçek o ki, Türkiye bir deprem ülkesi, gelecekte de depremler olacak ve henüz bilmediğimiz sayıda can kaybına yol açacak. Kurtulanlar arasında ölenlerden çok daha fazla sayıda insanda hayatı karartan ve tedavi edilmediği taktirde yıllarca sürebilecek ruhsal sorunlar ortaya çıkacak.

Deprem travmasının birçok ruhsal ve fiziksel sağlık sorunu yarattığını vurgulamakta yarar var. Psikolojik etkileri arasında en sık görülen sorunlar Travma Sonrası Stres Hastalığı ve depresyon. Bu hastalıkları halk arasında ‘psikolojik sorun’ diye nitelendirilen ve genellikle fazla önemsenmeyen sorunlarla karıştırmamak gerekir. Yaptığımız çalışmalar deprem travmasının yarattığı ruhsal sorunların sıklığı ve şiddeti açısından işkence travmasından ayırdedilemez olduğunu gösteriyor. Depremleri diğer doğal felaketlerden ayıran en önemli özellik depremlerin önceden kestirilemez ve kaçınılamaz, kontrol edilemez olmalarıdır. Bu özellikleri daha fazla olan olan işkence ve deprem gibi travmalar bazı insanları intihara bile sürükleyebilecek şiddette korku ve çaresizlik duyguları yaratıyorlar. Dolayısıyla, ortaya çıkan diğer ruhsal sorunlar da daha şiddetli oluyor. Bu sorunların yaşamın birçok alanı üzerinde olumsuz etkileri var. İnsanın normal yaşam işlevlerini felce uğratarak işini bile yapamaz duruma getirmesi sık rastlanan bir durumdur. Bu nedenle bu sorunlar yaygın iş gücü kaybına yol açarak topluma ciddi ölçülerde sosyal ve ekonomik bir maliyet getirmektedir.

Kitlesel travmaların tedavisinde bilgi eksikliği

Kitlesel felaketler sonrası ortaya çıkan ruh sağlığı sorunları karşısında, Japonya da dahil olmak üzere, birçok ülkede yaşanan çaresizliği Türkiye’de de görüyoruz. Bu konuda yetkililerin dikkate alması gereken bazı önemli konulara değinmekte yarar var. Bir depremden sonra felaket bölgesine ruh sağlığı uzmanları göndermekle, ne yazık ki, depremin yaratacağı ruh sağlığı sorununa çözüm getirilmiş olmuyor. Öncelikle sorgulanması gereken konu ne tür bir ruh sağlığı yaklaşımının kullanıldığı ve bu sağlık hizmetinin ne ölçüde depremden etkilenen insan kitlelerine ulaştırılabildiğidir. Bu sorunlarla başa çıkabilmek için (1) iyi tanımlanmış ve sağlam bir kuramsal temele dayanan, (2) etkili olduğu bilimsel çalışmalarla kanıtlanmış 3) kısa süreli ve (4) kitapçık, CD, Internet ve televizyon gibi medya araçlarıyla kitlelere en yaygın ve ekonomik biçimde iletilebilecek tedavilere ihtiyaç vardır. Gelişmiş ülkelerde geliştirilmiş tedavilerin hiçbiri bu kriterlerin tümünü karşılamamaktadır. Birçoğu kuramsal açıdan sorunlu ve kültürlerarası uygulanabilirlikleri açısından sınırlıdır. Ayrıca, araştırmalar bu tedavilerin etkilerinin sınırlı olduğunu ve insanların yalnızca yaklaşık %50’sinde iyilik hali sağladığını göstermektedir (bkz. Başoğlu, 2022). En önemli sorun bu tedavilerin ekonomik bir biçimde kitlelere yaygın olarak iletilmeye uygun olmamalarıdır. Bir tedavi ne kadar etkili olursa olsun, depremden etkilenen çok sayıda insana ekonomik nedenlerle iletilemiyorsa depremin yarattığı ruh sağlığı sorununun çözümünde işe yarayacak bir yöntem değil demektir. Depremin yıkıcı etkilerinden doğrudan etkilenen her iki insandan biri tedaviye ihtiyaç duyuyorsa nüfusu yoğun yerlerde olan büyük depremlerden sonra milyonlarca insanın tedaviye ihtiyacı olacaktır. Bu durumda kaynakları geniş en zengin ülkelerin bile bu tür bir misyonu gerçekleştirmesi mümkün değildir.

Kitlesel travmaların tedavisinde bilgi eksikliğinin bir nedeni gelişmiş ülkelerde felaketler sonrası ruh sağlığı konusunda yeterince bilgi ve deneyim birikiminin olmamasıdır. Bunun bir nedeni bu ülkelerde depremlerin sık olmaması veya fazla yıkım yapmamasıdır. Daha önemlisi, Amerika’da Katrina kasırgasından sonra da bir örneği görüldüğü gibi, bu ülkelerde felaketler sonrası halk sağlığı konusuna yeterince öncelik verilmemesidir. Dünya Sağlık Örgütü’nün bile bu konudaki bilgi ve deneyiminin sınırlı olduğunu belirtmekte yarar var. Dolayısıyla, gelişmiş ülkelerden ithal edilecek bilgi veya “travma uzmanları”nın bu konuda pek fazla yararı olmayacaktır. Ne var ki, Türkiye ve benzeri ülkelerde “Batı’dan gelen herşey iyidir” anlayışı ile hareket edilmekte, eksik ya da fazla işe yaramayacak bilgiler sorgusuz kabul edilmekte ve dolayısıyla bu sorunun çözümü konusunda kayda değer bir mesafe kaydedilmemektedir.

Bu sorunların sonuçlarını Türkiye’de 1999 depremlerinden sonra gördük. Örneğin, kimi zaman yurt dışından gelen “travma uzmanları”nın da yönlendirmesiyle, ‘debriefing’ adı verilen yöntem deprem bölgesinde sıklıkla kullanıldı. Bu yöntem kişinin başına gelenleri anlatarak başka insanlarla paylaşmasının travmanın olumsuz etkilerini önleyeceği anlayışına dayanır. Araştırmalar bu yöntemin yararlı olmadığı ve kimi zaman travmatik stres sorunlarının doğal iyileşme sürecini engelleyerek zararlı bile olabileceği gösterilmiştir. Gölcük çevresinde yerli ve yabancı kuruluşların yaptığı bu uygulamaların depremzedeler üzerinde olumsuz etkilerini kendi alan çalışmalarımızda gözlemledik. Tüm sakıncalarına rağmen bu yöntemin Van depreminden sonra da kullanılması olasıdır.

Gelişmiş ülkelerde, Amerikan Psikoloji Derneği de dahil olmak üzere, birçok ruh sağlığı kuruluşlarınca sağlam bilimsel kanıtlara dayanmadan önerilen ve Türk ruh sağlığı uzmanlarınca da sorgusuz benimsenen bir başka uygulama ‘psikososyal ilk yardım’ veya ‘psikolojik destek’ adı verilen yaklaşımdır. Bu yöntemin içeriği net bir şekilde tanımlanmamıştır. Yaygın olarak önerilmesinin başlıca nedeni Batılı travma uzmanlarının önerebileceği bir başka işe yarar yöntemin olmaması, bir başka deyişle, bu konudaki bilgi eksikliğidir. İnsani bir kavram olarak kulağa hoş geldiği için bu yaklaşım yönetimler, medya ve kamuoyu tarafından kolaylıkla kabul görmektedir. Ne var ki, bu yöntemin korkunun yarattığı travmatik stres sorunlarının giderilmesinde yeterli olması beklenemez. Bunu deprem yaşamış herkes kendi deneyiminden de sezgisel olarak anlayabilir. İnsanın ne kadar çevre desteği olursa olsun, bu destek arka arkaya gelen depremlerin yarattığı korku ve çaresizlik duygularını azaltmaz. Ayrıca, Türkiye’nin kültürel yapısı bir ruh sağlığı uzmanının veya bir yardım kuruluşunun bir depremzedeye sağlayabileceği desteğin çok daha fazlasını sağlamaktadır. Bu güçlü destek olgusunun bir örneğini depremzedelerin enkaz altından kurtarılmasında en önemli rol oynayan etkenin, profesyonel kurtarma çalışmaları değil, sosyal çevrenin kollektif çabaları olduğu gerçeğinde de görüyoruz. Deprem sonrasında bu tarz yoğun sosyal dayanışma ve desteğe rağmen her iki insandan birinin yardım gerektirecek ruhsal sorunlar geliştirmesi psikososyal destek olgusunun koruyucu etkisinin sınırlı olduğunu gösteriyor. Öte yandan, bu yöntemin kendi başına zararlı bir etkisi olmayabilir. Ayrıca, en azından insani açıdan da gerekli bir yaklaşım olduğu düşünülebilir ve bu çok da doğrudur. Ne var ki, bu yaklaşım tek başına uygulanarak depremzedelere yapılması gereken yardım yapılıyormuş görünümü verilmekte ve bu şekilde daha etkili tedavilere olan ihtiyacın gözden kaçırılmasına neden olmaktadır.

Kitlesel travmaların etkisinin giderilmesinde yeni bir ruh sağlığı modeli

Son 20 yılda Türkiye’de yaptığımız araştırmalarla kısa süreli ve etkili yöntemlere dayanan ve deprem sonrasında en ekonomik biçimde kitlelere iletilebilecek bir ruh sağlığı modeli geliştirdik. Bu model depremin yarattığı korkuya odaklanan ve korku üzerinde kişinin kontrol duygusu geliştirmesini hedefleyen Kontrol-Odaklı Davranış Tedavisi yöntemlerini içermektedir. Bu tedavide amaç kişiye korku ile başa çıkabilmek için kendi kendine uygulayabileceği yöntemleri öğretmektir. Depremler insanların büyük çoğunluğunda koşullanma süreçleri yoluyla gerçekçi olmayan ve kendini korumaya yönelik hiçbir işlevi olmayan birçok korku ve kaçınma davranışlarına yol açmaktadır (örneğin, sağlam binalara girememek, evde yalnız kalamamak, banyo yapamamak, soyunarak yatağa girememek, gece ışıkları kapatmadan uyuyamamak). Tedavinin temel ilkesi kişiyi bu tür durumlardan kaçınmamasını teşvik ederek sıkıntı ve korkuya karşı toleransının arttırmak ve bu duygular üzerinde bir kontrol duygusu geliştirmesini sağlamaktır. Halk arasında ‘korkuyu üzerine giderek yenmek’ şeklinde de ifadesini bulan bu yaklaşımın yararını birçok depremzede kendi başlarına keşfediyorlar ve uygulayarak iyileşiyorlar. Dolayısıyla, tedavi zaten halk arasında sıklıkla kullanılan bir yönteme dayanıyor.

Çalışmalarımız bu yöntemin travmanın etkilerine karşı psikolojik bir direncin gelişmesine yardımcı olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla, bu yaklaşım travmaya karşı ‘bağışıklık’ sağlama amacıyla yapılan bir çeşit ‘psikolojik aşılama’ yöntemi olarak da düşünülebilir. İnsanlarda bu tür bir psikolojik bağışıklığın mümkün olduğuna dair birçok bilimsel veri bulunmaktadır.

Etkisi büyük ölçüde kişinin kendi başına yaptığı egzersizlerle sağlandığı için Kontrol-Odaklı Davranış Tedavisi’nin, klasik anlamda bir terapiden ziyade, bir eğitim süreci olduğu söylenebilir. Bu eğitim terapist tarafından tek bir seansta verilebilmekte ve depremzedelerin %80’inde, depresyon da dahil olmak üzere, travmatik stres sorunlarında ortalama %80 oranında azalmaya yol açarak kişinin normal yaşama dönüşünü kolaylaştırmaktadır.

Geliştirdiğimiz ruh sağlığı modeli bu eğitimin mümkün olan her türlü araç ile kitlelere iletilmesini öngörmektedir. Bu araçlar şöyle sıralanabilir: (1) televizyon, radyo, yazılı basın ve diğer her türlü medya araçları, (2) eğitim kitapçıkları, görsel veya işitsel araçlar, (3) ruh sağlığı uzmanları, (4) ruh sağlığı uzmanı olmayan sağlık personeli (örneğin, doktorlar, hemşireler, sosyal hizmet görevlileri), (5) başka sektörlerde çalışan görevliler (örneğin, okul ögretmenleri, ordu mensupları), ve (6) belirli bir eğitim düzeyinde olan halktan kişiler. Depremzedelere tedaviyi kendi başlarına uygulayabilmeleri amacıyla bir Kendine Yardım Kitapçığı hazırladık. Kitapçığı okuyan ve uygulayan depremzedelerin bir terapist tarafından tedavi edilen kişiler kadar iyileştiğini gördük. Bunun yanısıra, tedavi bilgisinin gerek ruh sağlığı uzmanları, gerekse yukarda saydığımız diğer insanlar tarafından en etkili bir biçimde depremzedelere iletilebilmesini kolaylaştırmak amacıyla bir Terapist Eğitim Kitapçığı hazırladık.

Geliştirdiğimiz modelin temel ilkesi tedaviyi öncelikle insanların kendi başlarına uygulayabilecekleri şekilde iletmek, bunun mümkün olmadığı durumlarda bunu terapistler aracılığıyla yapmaktır. Dolayısıyla, terapistlerin bu süreçteki rolü asgariyi indirilmiştir. Bu özelliği nedeniyle çok sayıda kişiye en ekonomik bir biçimde yardım iletmek mümkün olacaktır. Terapist zamanı açısından depremzede başına düşen maliyetin vaka başına 1 Amerikan dolarından daha az olacağını hesaplıyoruz.

Bu modelin hükümetler tarafından yaygın biçimde uygulanabilmesi için gerekli her türlü bilgiyi ve tedavi iletim araçlarını 2011’de Cambridge University Press tarafından yayınlanan bir kitapta topladık. Bu modele ilişkin özet bilgiler DABATEM‘in web sitesinde de bulunabilir.

Deprem travmasının etkili tedavisinin toplumsal önemi

Türkiye’de deprem ve eski Yugoslavya’da savaş ve işkence travmaları üzerinde yaptığımız çalışmalarda her iki tür travmanın da insanların adalet algılarını, başka insanlara karşı güven duygularını ve kendi güvenlikleri konusundaki inançlarını aynı derecede etkilediğini gözledik. İncelediğimiz insanların %80’inden fazlası, yaşadıkları olaylardan yöneticileri ve devleti temsil eden politikacıları sorumlu tutmakta ve şiddetli öfke, adaletsizlik duyguları, güvensizlik, öç alma isteği, moral bozukluğu, karamsarlık, topluma yabancılaşma, insanlara güvenini yitirme, korku ve kendini tehlikede hissetme gibi travma etkileri göstermektekteydi. Kitlesel felaketlerin bu tür etkileri toplum-devlet ilişkisini sarsarak ciddi toplumsal sorunlara yol açabilecek boyutlarda olabilir. Nitekim, dünyanın birçok yerinde gördüğümüz şiddet ve terrörizm sarmalında kitlesel travmanın bu tür etkilerinin önemli rol oynadığı söylenebilir. Çalışmalarımız travmanın bu tür etkilerinin travma sonrası stres sorunlarının nedeni değil, bir sonucu olduğunu düşündürmektedir. Bu bulgular travmatik stres sorunlarının etkili yöntemlerle tedavisi yoluyla travmanın yukarda saydığımız etkilerini de gidermenin mümkün olabileceğini düşündürmektedir. Türkiye’nin Kürt meselesine ilişkin içinde bulunduğu siyasi ortam ve Van depreminin bu ortama yansımaları dikkate alındığında depremzedelere etkili bir tedaviyi yaygın bir biçimde götürmenin önemi daha iyi anlaşılır. Ne yazık ki, bilimsel temelleri olmayan, psikolojik yardım veya psikososyal destek adı altında, yapılan bir takım girişimler depremin yarattığı ruh sağlığını sorununun çözümünde kayda değer bir yarar sağlamayacağı gibi, bu felaketin ağırlaştıracağı siyasi meseleler açısından da Türkiye’ye getireceği hiçbir yarar olmayacaktır. Bu konuda ihmalin gelecekte ağır toplumsal bedelleri olabilir.

Sonuç olarak, Türkiye’nin deprem ve savaş gibi kitlesel felaketlerin sonuçlarını bilimsel bir yaklaşımla ele alması gerekmektedir. Bu yazıda sözünü ettiğim çalışmaların büyük kısmının Türkiye’de yapılmış olması birçok bakımdan Türkiye açısından bir şanstır. Bu, en azından geliştirdiğimiz ruh sağlığı modelinin Türkiye için geçerli olduğunu ifade etmektedir. Batı ülkelerinden ithal edilen tedavi yaklaşımları için aynı şeyi söylemek güçtür. Çalışmalarımız en azından kitlesel travmaların etkilerinin yine kitlesel düzeyde uygulanacak yöntemlerle giderilebilmesinin bir hayal olmadığını düşündürmektedir. Böylesine bir ufuk açması bakımından bu çalışmaların Batı dünyasının bilgi düzeyinden en az 20 yıl ileride olduğu söylenebilir. Vardığımız noktadaki bilgi birikimi Türkiye’de pratiğe geçirilerek modelin daha da geliştirilmesi için gerekli çalışmalar yapılırsa Türkiye, bir eziklik duygusuyla gelişmiş ülkelerden sorgusuz, eleştirisiz bilgi ithal etmek veya çaresizlikle yardım istemek yerine, kendi sorununun çözümünü kendisi yaratabilir ve kitlesel travmalar konusunda bütün dünyaya önderlik edebilecek emsal bir ülke haline gelebilir.

Kaynaklar

Başoğlu ve ark. (2011) A mental healthcare model for mass trauma survivors: Control-focused behavioral treatment of earthquake, war, and torture trauma. Cambridge University Press, United Kingdom.

Başoğlu ve ark. (2009) Advances in our understanding of earthquake trauma and its treatment – A self-help model of mental health care for survivors. In Y Neria, S Galea, F Norris (Eds) Mental Health and Disasters. Cambridge University Press, pp. 396-418.

Başoğlu ve ark. (2003) A brief behavioural treatment of chronic post-traumatic stress disorder in earthquake survivors: Results from an open clinical trial. Psychological Medicine, 33(4), 647-654.

Başoğlu ve ark. (2003) A single session with an earthquake simulator for traumatic stress in earthquake survivors. American Journal of Psychiatry, 160, 788-790.

Başoğlu ve ark. (2005) Single-session behavioral treatment of earthquake-related posttraumatic stress disorder: a randomized waiting list controlled trial. Journal of Traumatic Stress, 18, 1-11.

Başoğlu ve ark. (2007) A randomized controlled study of single-session behavioral treatment of earthquake-related posttraumatic stress disorder using an earthquake simulator. Psychological Medicine, 37 (2): 203-214.

Şalcıoğlu & Başoğlu (2008). Psychological effects of earthquakes in children: Prospects for brief behavioural treatment. World Journal of Pediatrics,4 (3), 165-172.

Başoğlu ve ark. (2009) Single-case experimental studies of a self-help manual for traumatic stress in earthquake survivors. Journal of Behaviour Therapy and Experimental Psychiatry, 40, 50-58.

Başoğlu (2010) You can’t fight violence with violence. New Scientist, 10 July 2010, 2768, 22-23.

Note for subscribers of this blog:

This article (entitled What can be done about the mental health problem caused by earthquakes in Turkey? – Some thoughts and recommendations after the Van earthquake) is intended for Turkish readership after the Van earthquake in Turkey. As it is essentially a revised summary of the other articles in my blog concerning the Japan earthquake, I did not see the need to provide an English translation.

Tagged as: , , , , , , , , , , ,

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

Books by the author: Torture

Book on Torture and Its Consequences

Mass Trauma

Book on a mental healthcare model for mass trauma survivors

Definition of torture

%d bloggers like this: